Yeditepe Mzik

        Calcium-C design Lab in kurucusu ve tasarımcısı olan Merve Ozbudun Canlı, ilk olarak Boğaziçi üniversitesi turizm bölümünü arkasından da Yeditepe Üniversitesi grafik tasarım bölümünü üçüncülükle bitirdi. Aslında bir aile meslegi gibi gördügü tasarım, küçük yaşlardan beri hayatının bir parçasıydı. Önce mimar babasının başında olduğu otel ve alışveriş merkezleri yönlendirme ve dış cephe yazılarının tasarımcısı, sonra da yine bir aile şirketi olan Budun Design Company markasının tasarımcısı olarak çalıştı ve halen bu işe devam etmekte. Tasarladığı bazı ürün ve grafik tasarımlarla çeşitli yarışmalarda dereceler kazandı. Arkasından bu konuda daha da tecrübe kazanmak için Zebra,Ultra, Art Grup gibi reklam ajanslarında çalışıp aslında yapmak istedigi işin reklam değil tasarım olduğuna karar verdi. Bunun üzerine 2003 yılında Calcium-C Design Lab adı altında kendi tasarım atölyesini kurdu. 4 yıldan beri Budun Design Company dışında farklı sektörlerden müşterilere değişik tasarım önerileri ve yaratıcı fikirlerle hizmet vermeye devam etmektedir. Marka yaratmayı 1. sırada tutan ve marka için öncelikle gerekli olan Logo, Katalog, kartvizit, zarf, paket tasarımı... gibi kurumsal kimlik çalışmaları dışında tasarımın ön planda olduğu farklı işlerin içinde olmaktan büyük keyif aldığını söyleyen Merve Özbudun Canlı aynı zamanda çanta, tshirt, duvar grafiği, ev ve ofis eşyaları tasarımı da yapmaktadır. Müşterileri arasında Loreal, Cargill, İnkilap Kitabevi, Robert College, Mastercard... gibi büyük markaların olduğu Calcium-C Design Lab, yaratıcı ekibiyle tasarım değeri olan farklı projelerin içinde olmaktan herzaman keyif almaktadır.
        Tasarımın üniversal bir kavram olduğunu düşünen Merve Özbudun Canlı, Budun için tasarladığı saatlerin japonya’da sattığı, Mastercard ‘a yaptığı mousepadin Avusturya’da bir dergide çıktığı veya İnkilap mağazaları için tasarladığı torbaların sokaktaki insanların ellerinde gururla taşıdıklarını gördüğü zaman aslında Türkiye’de yaptığı bir tasarımın dünyanın heryerinde anlaşılmasının ne kadar önemli olduğunu kanıtlıyor. En son yarattığı nukha t-shirt markasında kullandığı “medeniyetlerin, kültürlerin ve dinlerin birleştiği yer” konsepti aslında bütün bu birikimlerin bir sonucu olmuştur.
        Maya-Merve-Ömer Canlı
        2002 yılında evlenen Merve-ÖmerCanlı çifti, yaşadıkları 3 yıllık partilerle dolu eğlenceli 2 kişilik evlilik hayatından sonra farklı bir boyuta geçme kararı alarak 2006 Haziran ayında Maya Canlı’yı dünyaya getirdiler. Maya doğduktan sonra ilk 40 günlük dönem dışında hayatlarında çok büyük bir değişiklik olmadığını söyleyen çift, müziğin her ikisinin hayatında olduğu kadar artik Maya’nin hayatında da büyük yer tuttuğunu söylüyorlar. Maya’nın da artık onların hoşlandığı müzik tarzında oturup, yemek yiyip, uyuyup, dansettiğini farklı müzik tarzlarına tepki verdiğini gözlemliyorlar. Bunda en büyük etkinin Merve’nin hamilelik boyunca yüksek sesle dinlediği müziğin olduğunu düşünüyorlar. Bu müziğin kendini çok mutlu ettiğini ve canlandırdığını hatta doğumdan 5 gün önce en yakın arkadaşının düğününde deli gibi dansettiğini söyleyen Merve, belki de şuan Maya’nın bu kadar hareketli olmasının sebebi anne karnındayken aldığı enerji ve frekanslardandır diyor ve müziğin bebeğin psikolojik ve bedensel gelişimindeki etkilerini yaşayarak daha iyi anladığını söylüyor. Tasarımın dünya görüşü kazandırdığı düşüncesini benimseyen merve, aslında müzik ve tüm görsel sanatların küçük yaşta çocuklara kazandırılmasının toplumsal bir görev olduğunu düşünüyor.

Evren Kutlay Baydar, İ.Ü. Devlet Konservatuarı piyano bölümü eğitimiyle birlikte sürdürdüğü Cağaloğlu Anadolu Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Matematik bölümü mezuniyetlerinin ardından Amerika’da University of West Georgia’da MBA (İşletme yüksek lisans) ve MM in Piano Performance (Müzik yüksek lisans) eğitimlerini birincilikle tamamladı; UWG’de Eğitim ve Araştırma görevlisi olarak çalıştı. Nisan 2001’de katıldığı GMTA piyano yarışmasında “Award of Excellence” ödülü aldı. Mayıs 2001’de Uluslararası İşletme Profesyonelleri derneği üyeliğine yüksek dereceyle MBA mezuniyeti dolayısıyla layık görüldü. 2002’de üstün akademik başarısı, yüksek liderlik vasıfları ve başarılı eğitimciliği için MTNA tarafından verilen “Star of the Year” ödülünü alan tek yabancı oldu ve MTNA’e üyelik hakkı kazandı. Amerika’da bulunduğu süre boyunca çeşitli müzik okullarında ders verdi; piyano ve piyano pedagojisi çalışmalarının yanı sıra müzik psikolojisi konusunda araştırmalarını sürdürdü.

2003’ten beri Koç Üniversitesinde Sanat Direktörlüğü ve Öğretim Üyeliği görevlerini sürdürmektedir. Müzikoloji doktora çalışmalarında mezuniyet aşamasındadır. Amerika’da, California’da 2005’te düzenlenen, Dünya Piyano Pedagojisi Konferansına “Piyano Eğitiminde Zaman Yönetimi” konulu panele konuşmacı olarak; 2006’da Atlanta’da gerçekleşen Uluslararası Piyano Yarışmasına jüri üyesi olarak davet edilen tek Türk öğretim görevlisi olmuştur.

BEBEK MÜZİĞİNİN ETKİLERİ

Bilim insanları, müziğin çocuğun zihinsel gelişimi, eğitim hayatı ve genel bilişsel beyin fonksiyonları üzerindeki etkilerini incelemiş ve incelemeye devam etmektedirler. Yaptıkları genel tespit, müziğin anne karnındaykenden itibaren öğrenme ve gelişim sürecinin bir parçası olduğudur. Araştırmalar, bebeklerin anne karnındayken 6. ve 7. aylardan itibaren seslere, özellikle de müziğe tepki verdiklerini, anne karnındayken sürekli duydukları sesleri ve dinledikleri müzikleri doğduktan sonra dinlediklerinde hatırladıklarını göstermektedir. Fetusun duyuları gebeliğin erken dönemlerinde gelişmeye başlar ve hafızasına gelen bilgileri depolar. Dolayısıyla doğduğunda her şeyden habersiz değildir.

Anne karnındaki ortamı yaratması ve yenidoğanın ilk etapta doğduğu dünyaya uyum sağlamasına yardımcı olması açısından incelediğimde Yeditepe müziğin Uyuyan bebek CD’sinde arka planda sabit duyulan kalp ritmi sesi bir sakinlik hissi uyandırmakta üzerinde melodik bir çizgide duyulan kalın seslerin yankılandığı, boğulduğu, bir uğultu gibi dağıldığı; aralarda eklenmiş ince seslerin ise daha net duyulduğu dikkatimi çekti. Anne karnındaki fetus da sesleri ince ve kalınlığına göre bu şekilde duymaktadır. Kalın sesler uterusu daha kolay geçer ancak içeride dağılırlar. İnce sesler ise daha zor geçmelerine karşın fetus tarafından daha net algılanırlar.

Amerika’da yapılmış ve bilimsel makale olarak yayınlanmış en geniş çaplı araştırma Mozart’ın müziğinin etkisi üzerinedir. Mozart etkisi olarak ifade edilen bu bulguya göre Mozart’ın eserleri belli müzikal kalıpları ve ses dizilerini ters yüz ederek aynı eser içinde 20-30 saniyede bir tekrar çalar. Bu da beyin dalgalarının ve merkezi sinir sisteminin fonksiyonlarının frekansı ile uyumlu olması nedeniyle zeka üzerinde, özellikle de matematiksel ve uzamsal muhakeme yeteneği üzerinde olumlu etkiler yaratmaktadır.

Benzer çalışmalar Barok dönem müziği, özellikle de Bach’ın müziği üzerine de yapılmıştır. Kolay ve kalıcı öğrenme beyin alfa dalgası ortamındayken gerçekleşmektedir. En etkili parçalar 60 vuruşlu, largo tempolu, ¾’lük ya da 4/4’lük barok müzik eserleridir.

Kısaca, müziğin bebek gelişimi üzerindeki etkilerini belirlemek için batıda yapılan pek çok araştırmadan elde edilen sonuçlar, özellikle klasik müziğin anne karnındaykenden itibaren bebeklerin psikolojik, bilişsel ve bedensel gelişimlerine birçok olumlu etkiye sahip olduğunu işaret etmektedir. Diğer bir deyişle, doğumdan üç ay öncesinden itibaren bebeğe klasik müzik dinletmek onun zihinsel, duygusal, fiziksel ve sosyal gelişimini olumlu yönde etkiler, bilişsel zekanın, kulak ve dilin gelişimine yardımcı olur.

Evren Kutlay Baydar